3 Kasım 2014 Pazartesi

3KASIM

Çocukluğumdan, Mersin'e ait bazı anlar var. Mutlu anlar. Genel anlamda mutlu bir çocukluk geçirmeme rağmen, pek huzurlu bir çocuk olmadığımı biliyorum. Bununla da çok sonradan barıştım. Eleni barıştırdı.

Neyse...

Mersin'in evleri panjurludur. Neden bilmiyorum, birçok evin beyaz plastik panjurları olur. Belki hep çok güneşli olmasından, belki annem yağmurdan camların kirlenmesini hiç istemediğinden... Geceleri kapatırız, gündüzleri açarız. (Ay ne kadar ilginç!) "Panjuru çekmek" var mesela, bir ip yardımıyla tamamen yukarı kaldırıyorsun. Panjuru açmaksa, öne doğru ittirmek işte. Aydınlık, ama gölge... (Bu kadar uzun ve anlamsız bir ayrıntıyla anlatmamın sebebi, Ankara'da da İstanbul'da da pek panjurlu evle karşılaşmamış olmamdır, affola.)

Şu çirkinliğe bak, tövbe Yarabbim!

Bazen, sanıyorum sabahları karanlığa uyanmayalım diye, panjurlar önde uyuyoruz. Yağmur yağıyor geceleri, sanıılanın aksine Mersin'e çok yağmur yağar kışın, yağmurun damlaları pıtır pıtır panjura düşüyor. Diyelim ki uyandın o pıtırtının sesine bir gece vakti. Ertesi gün tatilmiş diyelim. Hava karanlık, ertesi gün tatil olduğunu biliyorum. Uykunun içinde tarifi imkansız bir mutluluğa boğuluyorsun. Öyle anlar sanki, hayatın insana verdiği küçük hediyeler gibi. Belki bembeyaz bir Ankara sabahına uyanıp, okulların tatil edilmesi gibi büyük bir hediye değil; ama işte küçük sürprizler... Şunun şurasında 30'uma 2 kalmış. Hâlâ çocukluğumun mutlu anları denilince, Süper Baba gecesi annemin güzel bir yemek yapması değil de bu geliyor aklıma. 

1 yorum:

maria puder dedi ki...

Bizde var hala jelatin panjur ama yağmur dediğin gibi pıt pıt yaparken uyanıp ertesi sabah işe gideceğini düşünmek de bu zamanın mutsuzluk kaynağı sanırım.